Önemli Noktalar
Hulda 26 metre boyunda, 6.7 metre eninde, 185 tonluk bir deniz kaplanının adı. Baltık Denizi’ndeki ağır çalışma koşullarının ardından İlhan Koman tarafından tamamen yenilendi ve sanatçıya yaşamı boyunca ev ve atölye oldu.


Stokholm’deki Drottningholm
Stokholm’deki Drottningholm Royal Port’ta bağlıyken çağını aşmaya çalışan bir ustayı ağırladı ve adı hep sahibiyle anılır oldu. Bugün tesadüfen bu tarihi esere rastlayan herkesi kendine hayran bırakıyor olmasının tek sebebi heybetli bir ahşap yelkenli olması değil kuşkusuz. Kimi zaman tekneler sahiplerinin öyküsüyle de ünlenir.
Pagan dönemi İskandinav mitolojisindeki bir tanrıça ve Elflerin kraliçesinin adını taşıyor. Meşe ve çamdan inşa edilmiş, çift direkli bir büyükanne olarak tanımlanabilir. Motor takılması 1940’larda olmuş ve 1965’e kadar yük taşımış. Onu bu zorlu iş hayatından kurtaran sahibi ise İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde ünlü Alman heykeltıraş Prof. Rudolph

Belling’in tedrisatından geçmiş, okulunu birincilikle bitirip kazandığı bursla 1947-1951 arasında Paris’te L’Académie Julian ve L’École du Louvre’de çalışmış, ilk kişisel sergisini de orada açmış bir sanatçı. Türkiye’deki eserleri arasında Anıtkabir’deki rölyefleriyle ünlü Akdeniz heykeli en önde gelenler. André Bloc’un Groupe Espace manifestosuna katılarak mimariyle sanatı birleştirip topluma yeni ortamlar yaratmayı savunduğu yıllarda aldığı bir teklif, İlhan Koman’ın yaşam döngüsünde bir dönemeç olmuştu. II. Dünya Savaşı’nın ardından yeniden bir EXPO düzenlenirken ev sahibi kent olarak Brüksel belirlenmişti.
2010’da Türkiye’ye getirilen Hulda, farklı sularda gezdikten sonra Bodrum Limanı’nda kalmaya başladı.
1958 yılında “Dünyaya insanlığını geri vermek” sloganıyla düzenlenen EXPO, bugün halen kentin simgesi olan Atomium yapısıyla anımsanıyor. O fuardaki Türkiye Pavyonu’nun tasarımı ise dönemin dört parlak genç mimarına ısmarlanmış, İlhan Koman’dan da bu pavyon için bir eser üretmesi istenmişti.
Pavyonun girişine çelik borulardan otuz metrelik bir kule inşa eden Koman mimariyle sanatı birleşmekle kalmayıp matematik ve fiziği de işe dahil etmişti. Statik hesaplara dayalı, bu hareketli kulenin yanında pavyonun içine büyük bir Hitit Güneşi de yapan sanatçının dünyaya açılması da bu sayede oldu.

Brüksel’de geçirdiği altı ayın ürünleri onu İsveç’e götürdü ve sonraki yıllarda rahatça çalışabileceği bir ortam buldu. İsveç’teki ilk evi bir duvarı yıkık, ahırdan bozma bir sığınaktı. Mekanın tüm eksiklerini gidererek evini yeniden yarattıktan sonra ev sahibi kirasını kat kat artırınca ülkesine dönme kararı aldı.
Tam o sırada Hulda’yla göz göze geldiler. Zihninde kafasına esince halatları çözüp denize açılacağı bir hayat tarzı canlandı ve bu kez Hulda’yı ele aldı. Sjötorp’ta inşa edildiği tersaneye çektiği Hulda’yla bir buçuk yıl uğraşıp kaloriferinden elektrik sistemine, telefonundan piyanosuna kadar tam bir yaşam alanı yarattı. Teknenin ambarı salon olmuş, yemek için büyük bir sofra kurulmuştu.
Eşi Kerstin’in kızı ve dört çocukları ranzada yatıyor, yazları İskandinav fiyortlarında geçiriyorlardı. Teknenin bağlı olduğu limana kurduğu atölyesinde bilimle sanatı buluşturduğu eşsiz eserler verirken bir yandan da patent aldığı buluşlar yapıyordu. İlhan Koman 1986 yılında daha yetiştirmesi gereken birçok işi varken hayata gözlerini yumdu. Vasiyeti gereği külleri Baltık Denizi’ne serpildi ve Hulda öksüz kaldı.

Hastalığının ilerlediği günlerde küçük oğlu Korhan Koman’a emanet ettiği Hulda, 1995’te özgün haline göre restore edildi ve onu yaşatma görevi abi Ahmet Koman’a devroldu. Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programları kapsamında 2010’da Türkiye’ye getirilen Hulda, farklı sularda gezdikten sonra Bodrum Limanı’nda kalmaya başladı. Yakında bir müze gemi olma ihtimali var. Belki de 120’nci yaşı uğurlu gelir.